Skip to main content

AKP seçkinlerine makul tavsiyeler | Kadri Gürsel | Milliyet

Batı basınında Türkiye’nin “eksen değiştirdiği” ya da “Batı’dan uzaklaştığı” iddiaları ne zaman seslendirilse, AKP’nin diplomasi elitleri ve onların medyadaki yakınları bir karşı kampanya başlatıyorlar... 

Batı basınında Türkiye’nin “eksen değiştirdiği” ya da “Batı’dan uzaklaştığı” iddiaları ne zaman seslendirilse, AKP’nin diplomasi elitleri ve onların medyadaki yakınları bir karşı kampanya başlatıyorlar... Bu görüş sahipleri arasından bir ya da birkaçını hedef seçip, bunların aidiyet ve ideolojilerini kötüleyerek iddianın tümünü geçersiz kılmaya çalışıyorlar.
Hâlbuki kendilerini bu tartışmalara yabancılaştırmayı bırakıp makul olan seslere kulak kabartsalar, bundan Türkiye kazançlı çıkabilir. 
“Makul sesler” deyince, bunlardan bir grup mümtaz şahsiyet, “London School of Economics” (LSE) bünyesindeki “Çağdaş Türk Araştırmaları” kürsüsü ile İstanbul Kültür Üniversitesi’nde yerleşik “Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi”nin (GPOT) geçen cuma Londra’da ortaklaşa düzenlediği bir konferansta bir araya geldi.
Konu, “Türk dış politikasının dönüşümü” idi...
Türk, İngiliz, Alman, bütün konuşmacılar, Türkiye hakkında fikir beyan etme ehliyetine sahip olmayı en çok hak edenler arasından seçilmişti.
İngilizler arasında en başta, Sir David Hannay’i saymalıyım... Çok parlak diplomasi kariyerinden hissemize düşen, “Büyük Britanya’nın Kıbrıs Özel Temsilcisi” sıfatıyla Annan Planı sürecinde oynadığı kritik rol olmuştu...
“Türkiye’nin AB’nin yerine uzun vadeli sürdürülebilir bir alternatifi var mı?” diye sordu Sir Hannay ve cevabı kendisi verdi: “Yok! Daha iyi bir tercih yapamazdınız...”
Sonra tavsiyelerini sıraladı: “Büyük Britanya örneğini dikkate alın. Bizim AB üyeliğimiz iki kere reddedildi. (...) AB tercihine bağlı kalırsanız daha iyi edersiniz. Stratejik bir tercih yaptınız ve ileri görüşü olmayan bazı Avrupalı politikacılar yüzünden bu tercihinizi değiştirmemelisiniz. Onların size ‘Hayır’ demesini bir cevap olarak kabul etmeyin.”
Yerim dar; bütün konuşmalardan süzülen ortak mesajı özetlemek zorundayım. Şöyle o mesaj: “Türkiye’nin Ortadoğu’ya öncelik veren yeni dış politika aktivizminin ulus devlet anlayışı içinde bir rasyoneli vardır ama bu çok boyutlu dış politika AB üyeliği perspektifine sıkı sıkıya odaklanmalıdır. Avrupalılaşmayan bir Türkiye bölgesinde proaktif bir dış politikayı sürdürülebilir kılamaz.”
LSE’deki kürsünün başkanı Prof. Dr. Şevket Pamuk’u ve GPoT Direktörü Doç. Dr. Mensur Akgün’ü, toplantının zamanlaması ve içeriği münasebetiyle kutluyorum.

AKP’nin sorunlu İran üslubu
Şimdi Londra’dan, Atlantik’in öte yakasına, Washington’a geçelim... Bugün Başbakan Erdoğan, ABD Başkanı Obama ile görüşüyor. Türkiye için yakın vade açısından masadaki en riskli konu, İran’a karşı ilave yaptırımlar gündeme gelirse AKP hükümetinin ne yönde tercih kullanacağı...
Dünkü yazımda Demokratik Parti’li Amerikan Temsilciler Meclisi üyesi Robert Wexler’la “Türkiye Batı’dan uzaklaşıyor mu?” sorusu etrafında yaptığım sohbete değinmiştim. Bu yazıyı da Wexler’la bitireceğim.
Wexler, “Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığını öne sürmek çok zor. Bilakis Türkiye’nin izlediği bölgesel politikanın Batı’ya büyük avantajlar sağladığını düşünüyorum” diyor.
Ancak Wexler’a göre, “Batı’da Türkiye’nin dış politika yönelimi hakkında en çok rahatsızlık uyandıran husus, Türkiye’nin İran’la ilgili tutumu...” 
Başbakan Erdoğan başta olmak üzere Türk yöneticilerin İran’la ilgili açıklamalarında, İran’ın teröre desteğini, yıkıcı söylemini ve nükleer silah programını göz ardı ettiklerini ve böylece tarafsızlık ve tutarlılıktan uzaklaştığını düşünüyor Wexler...