Skip to main content

Erdoğan özel toplantıda ne dedi? | Aysu Basri | Yeni Düzen

TESEV ve GPoT’un ortak organizasyonuyla düzenlenen Kıbrıs formunun en önemli bacağı, şüphesiz Türkiye Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan’ın Kıbrıslı Türk ve Rum gazetecilerden oluşan ekiple buluşmasıydı.

Özellikle de ilk kez bir Türkiye Başbakanı’nın Kıbrıslı Rumlar’a doğrudan mesaj vermesiydi.
Erdoğan, grubu tarihi Dolmabahçe Sarayı’nın Başbakanlık Çalışma ofisinde kabul etti.
250 bin metre karelik bir alana kurulu, en görkemli saraylardan biri olan Dolmabahçe’nin muhaseban bölümünü kullanıyor, Erdoğan.
Geçmişte padişahların emirlerini muhataplarına ulaştırmak, padişah dairesinin işlerini yönetmek için kullanılan Muhaseban Dairesi de son derece görkemli, yüksek tavanlar ve taş zeminle hala Osmanlı ruhunu içinde barındıran bir mekan.
Toplantı salonuna geçmeden Osmanlı döneminde mutfak olarak da kullanılan geniş alanda Osmanlı müzikleriyle karşılanıyoruz.
Erdoğan, çalışma ofisinin büyük salonuna kurulan uzun bir masa etrafında kabul ediyor, grubu.
İsimler titizlikle sıralanmış, gazeteciler arasındaki dengeye de özellikle önem gösterildiği belli.


GARANTİLER
Masaya oturduğunda biraz da gergin başladığı yazılı konuşması, simültane tercümeyle verildi, Erdoğan’ın. Konuşmasında özellikle Kıbrıs’taki çözüm sürecine son derece aktif bir siyasetle destek verdiğini anlatan Erdoğan, bu aktif siyasete örnek olarak Talat’ın seçim sürecine rağmen müzakereleri sürdürüyor olmasını gösterdi.
Başbakan Erdoğan’a özellikle garantilerle ilgili Türkiye’nin ısrarcı olup olmayacağını soruyorum.
Verdiği yanıt şöyle;
“Garantilerden taviz vermemiz mümkün değil. Garantiler kazanılmış haklardır. O yüzden Güney meclisinin aldığı karar yanlış bir karardır ve bağlayıcılığı da yoktur diyoruz”.
Ama her iki tarafın da aldığı karşılıklı kararlar sonrasında maksimalist tavırların müzakere masasını zorlarken, garantör ülkelerden biri olarak masayı rahatlatacak bir şey yapıp yapmayacağını da soruyorum;
“Önümüzdeki günlerde Atina’da Papandreu ile de görüşeceğim. Bu konuları orda da konuşacağız. Biz tıkanıklık yaratmak istemiyoruz. Tıkanıklıkları çözmek istiyoruz” diyor.


KIBRIS RUM TARAFI AB’NİN ŞIMARIK ÇOCUĞU
Kıbrıs Rum basınına doğrudan mesajlar veren ve doğru bilgilerin, doğrudan iletilip çözüm sürecine destek talep eden Erdoğan, “Kıbrıs Rum tarafı, AB’nin şımarık çocuğu gibi. Daha fazla nazlanma hakkını kendinde görüyor. Örneğin Fransa, AB ile müzakerelerde 6 başlığa şerh koyarken, Güney Kıbrıs, 12 başlığın açılmasına karşı olduğunu söylüyor. Bunların tamamı siyasi adımlar. Yoksa biz AB ile müzakerelerde üzerimize düşeni yapıyoruz. Mesela Eğitimde, çevrede bütün başlıkları tamamladık. Biz Nabuco’yu hayata geçirdik ama enerji konusunda her şey hazır olmasına rağmen, başlık açamıyoruz. Güney Kıbrıs’a bu da takılıyor. Güney Kıbrıs’ın zaten AB’ye alınmaması gerekirdi. Ama iş işten geçti. En azından bundan sonra bu adaletsizliği giderelim. Biz Kıbrıs adasını bir barış adasına çevirmek istiyoruz”.
Aslında Erdoğan’ın iktidara geldikleri ilk günden bu yana kadar çizdiği tarihsel özet ve sorulara verdiği yanıtlar yeni değil.
Özellikle Türk tarafının bilmediği daha önce duymadığı şeyler hiç değil.
Ama Erdoğan’ın konuşmasından ve tarihsel sürece dair verdiği örnekler, Kıbrıs Rum basını için önemli. O yüzden bugünden itibaren, Kıbrıs Rum basınında yapılacak yorumlar ve değerlendirmeler, daha fazla önem taşıyor.
Erdoğan özellikle Güney Kıbrıs’ın Türkiye’nin AB süreci ile ilgili tavrına yönelttiği eleştiriler, Rum basının çok seveceği eleştiriler değil.
Ama mesajları ve eleştirilerini açık kullanmaktan çekinmiyor.
“Biz bütün bunları yaşıyoruz ama kimse çözüm istencimizden ve niyetimizden şüphe etmesin” diyor.


ERDOĞAN VE ATATÜRK
Toplantıya katılan gazetecilerden Makarios Drusiotis, “gazetecilik hayatımdaki en etkileyici konuşmaydı” diyor, Erdoğan’ın konuşması için.
“Son yirmi yılın açıklaması” olarak nitelendirdikleri açıklamalarını arkadaşlar, genel bir başka değerlendirmeyle birlikte sunuyorlar.
“Atatürk 1920’li yıllarda Türkiye siyasetine nasıl bir değişim getirmişse, Erdoğan da Atatürk’ten sonra, hem Türkiye’ye, hem de bölgeye getirdiği değişimle böyle bir dinamik başlattı” diyorlar.
Erdoğan’ı Atatürk siyasetiyle ve liderliği ile benzeştirmek ve bu benzeşimi de bölge siyasetinde çizdiği değişimle okumak son derece ilginç.
Hele bu değerlendirme, Kıbrıslı Rum gazeteciler ve kanaat önderleri tarafından yapılınca daha da ilginç oluyor.
Bunun ötesinde Erdoğan’ın herkesin duymak isteyeceğini söylemediğini, bundan da çekinmediğini söyleyen Stefanos Evripidou, “Erdoğan sevsek de sevmesek de beğensek de beğenmesek de söylediklerinin doğruluğuna ikna ediyor”diyor.
Şu bir gerçek ki, Erdoğan Kıbrıs’ta çözüm niyeti olduğu konusunda ikna edici mesajlar vermiş, “çözüm için birlikte çalışalım” çağrısına saygı uyandırmış görünüyor.
Ne olursa olsun Erdoğan ilk kez doğrudan Kıbrıslı Rum gazetecilerle bir araya gelerek son derece hayati bir eşiği atladı. Bunun devamının gelmesi de son derece önemli.
Dolaylı tercümeler ve resmi dille deforme edilen bilgiler üzerinden okunan bir Kıbrıs siyaseti var, özellikle Kıbrıs Rum tarafında.
Bunun doğrudan kırılması için bir adım atmak son derece değerli.
Umarım bunu Yunanistan Başbakanı da keşfeder. Bunun öneminin Hristofias da farkına varır ve doğrudan iletişimin sağlanması için daha fazla çaba gösterir.


HEDEF ÇÖZÜM
Türkiye Başbakanı çok açık şekilde altını çizdiği siyasetiyle, hedefinin Kıbrıs’ta çözüm politikalarına devam edilmesi olduğunu ortaya koydu.
Müzakerelerin kesintiye uğramadan devam etmesin, Kıbrıs Türk tarafının yapıcı görünmesinin de son derece önemli olduğunu vurguladı, yaptığı açıklamalarla.
Ve adada bulunacak çözümün getireceği faydanın, öncelikli tercih olduğunu da son derece açık bir dille vurguladı, Erdoğan.
Türkiye Başbakanı, Dolmabahçe’de bizimle buluşurken, AKP hükümeti, Türkiye tarihinin en üst düzey askeri tutuklamalarının tartışmalarıyla meşguldü.
Ama Erdoğan, Ankara’da son derece yoğun bir programı olmasına rağmen, Kıbrıs sorununu gazetecilere anlatmak için yaklaşık iki saatlik bir zaman ayırdı.
Kıbrıslı Rum gazetecilerin eleştirilerine son derece soğukkanlılıkla cevap verdi.
Hassasiyetlerini dinledi.
“Dünya savunma sanayine 1 trilyon dolar harcıyor. Kıbrıs’ta bulunacak bir çözümün savunma harcamalarında yaratacağı tasarrufu düşünün” diyerek Erdoğan, silahlanma ve çözümsüzlüğün mali boyutuna da vurgu yaparak ilgi topladı.


EGEMEN BAĞIŞ
Ortaköy’deki AB Genel Sekreterliği ofisinde, son derece samimi ve sıcak bir ortamda sürece ilişkin önemli bilgiler veren Türkiye Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış’ın yaptığı açıklamaları da yarın bu köşeden paylaşmaya devam edeceğiz.
Bağış, Türkiye’nin AB sürecinin son derece önemli olduğunun altını çizdi.
Bağış’ın en fazla muhatap olduğu soru ise, neden limanların açılmadığı sorusuydu.
Limanların açılmasının karşılıklı olmadığı sürece mümkün olmadığını söyleyen Bağış, Ercan’a inecek bir uçakla, ya da Mağusa’ya gelecek bir portakal gemisiyle bu işbirliğinin başlayabileceğini vurguladı.
Bağış’a sorulan sorulardan biri de neden Türk askerinin AB üyesi topraklarda hala varlığını sürdürmek için ısrar ettiğiydi;
Cevabı net ve gazeteciler için ilginç oldu;
“Eğer Güney Kıbrıs da Annan Planı’nı kabul etseydi, bugün adadaki Türk askeri sayısı minimum seviyesine çoktan inmiş olacaktı”.