Skip to main content

Eksen kayması ve AB çıpası | Nazlı Ilıcak | Sabah

İngiltere'nin meşhur London School of Economics (LSE) Üniversitesi'nde düzenlenen bir panel dolayısıyla Londra'dayım. Paneli, İstanbul Kültür Üniversitesi'nin "Global Policital Trends Center" adını taşıyan (Küresel Siyasal Eğilimler) merkezi ile LSE'nin "Contemporary Turkish Studies" (Çağdaş Türkiye Çalışmaları) merkezi, ortaklaşa düzenliyor. Konuşmalar, "Türk dış politikasındaki değişim ve eksen kaymasıyla" ilgili. 
Bütün teferruatını anlatacak değilim. Sadece izlenimlerimi aktaracağım. 
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'ndan övgüyle söz ediliyor. 
Türkiye'nin, Davutoğlu'nun, daha önce "Stratejik Derinlik" kitabında yazdığı gibi, Ortadoğu, Balkanlar ve Kafkasya'yı içeren eski Osmanlı coğrafyasında, etkili bir merkez ülke konumuna geldiği tesbiti yapılıyor. 
Bu değişimin, Türkiye'nin Batı ile ilişkilerine mesafe koyup koymayacağı, bir eksen kaymasına yol açıp açmayacağı sorgulanıyor. 
"Değişim, ideolojik mi, rasyonel mi? Değişim, Türkiye'yi AB hedefinden koparır mı?" soruları ortaya atılıyor. 

***

ABD'nin Irak'ı işgali ve şimdi çekilmesi, bitmeyen Filistin-İsrail ihtilâfı, Afganistan'daki durumun her an Pakistan'a sirayet etmesi endişesi, Almanların ve Fransızların Türkiye'nin AB üyeliğine karşı tutumu gibi uluslararası şartlar, AK Parti'nin Müslüman dünyaya ilgi duyması, bölgenin istikrar kazanmasıyla ticari ilişkilerin gelişmesi ve düzelen münasebetlerin ülkeleri zenginleştirme potansiyeli, dış politikanın proaktif ve çok boyutlu bir hale gelmesinde etkili oldu. 
Konuşmacılardan Prof. Fuat Keyman, değişikliğin rasyonel olduğunu, ideolojik bir tavrı yansıtmadığını söyledi ve bu politikanın sürdürülebilmesini iki önemli koşula bağladı: 1) Türkiye'de ekonomik ve siyasi istikrarın devam etmesi. 2) Türkiye'nin AB hedefinden, Batılılaşma ve demokratikleşme amacından ayrılmaması. 
Keyman, Türkiye'nin dış politikasındaki çeşitlenmeyi ve yeni yönelişleri, "Ülke İslâmlaşıyor, Batı'ya sırtını çeviriyor" gibi ideolojik bir perspektiften değerlendirenleri de, iyi niyetli olmamakla suçladı. Bununla ilgili üç isim verdi: Gareth Jenkins (gazeteci), Soner Çağaptay (Washington Institute) ve Daniel Pipes (The Jerusalem Post Yazarı). Bu kişiler, AK Parti'nin Türkiye'yi Batı'dan kopup, İsrail'le de ilişkilerini bozup, İslâmcı politikalara yönelttiğini iddia ediyor. Keyman, söz konusu görüşe katılmadığını söylüyor; bununla beraber, AK Parti'nin, dış politikadaki açılımı ve çok boyutluluğu, AB çıpasına bağlı olarak gerçekleştirmesi gerektiğini hatırlatıyor. Nitekim, TESEV'in yaptığı araştırmaya göre, ülkemizin, Arap dünyasında cazibe kaynağı olmasının temel sebeblerinden biri de, Avrupa ile ilişkilerimiz, Müslüman ve demokrat bir ülke olmamız. % 64, Türkiye'ye, Batı ile münasebetimizi göz önüne alarak önem atfediyor. 
Sonuç olarak, kısmen kültürel yakınlıklar rol oynamakla birlikte, Türk dış politikasındaki değişimde, hem dünya şartlarının, hem de ticari menfaatlerin müessir olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye, bölgede önemli bir aktör haline gelirken, "AB'ye tam üyelik hedefinden vazgeçmeli mi?" sorusuna ise verilen cevaplar aşağı yukarı aynı: "Hayır, zira Batı hedefine tutunmak, hem bölgede Türkiye'yi daha cazip kılıyor, hem de kendi iç istikrar ve demokrasinin zeminini sağlamlaştırıyor."

***

London School of Economics'teki Çağdaş Türkiye Çalışmaları Merkezi'nin kurulmasına, Aydın Doğan, Akfen, Merkez Bankası ve TOBB öncülük etmiş. Bugüne kadar, bu çatı altında, çok sayıda panel ve konferans düzenlenmiş. Türkiye dışa açılırken, prestijli üniversitelerde benzer merkezlere ihtiyaç duyuluyor.