Medeniyetler İttifakı başarıya ulaşırsa | Mensur Akgün | Referans
Medeniyet" kavramı Samuel Huntington tarafından dünya siyasetinde analiz birimi olarak kullanılmaya başlandığından bu yana pek çok insanı kaygılandırıyor.
"Medeniyet" kavramı Samuel Huntington tarafından dünya siyasetinde analiz birimi olarak kullanılmaya başlandığından bu yana pek çok insanı kaygılandırıyor. Biraz yazıp-çizen, dünyayı takip eden hemen herkes kavramın kullanılış biçiminden rahatsız.
Medeniyetin büyük ölçüde din üstünden tanımlanması da rahatsızlığı pekiştiren bir başka neden. İspanya ve Türkiye öncülüğünde Medeniyetler İttifakı gibi bir projenin başlatılması ise Huntington'vari kehanetin tescili olarak görülüyor.
Ama ne yazık ki siyasi tercihlerimizden bağımsız olarak böyle bir gerçek var ve dünyada giderek artan sayıda insan kendini ait olduğu dinle, karşı olduğu kültürle tanımlıyor. 11 Eylül de bu tırmanışın tetikleyicisi oldu.
Sömürgecilik, ırkçılık, oryantalizm ve savaşlar başta olmak üzere daha pek çok nedenden dolayı zaten var olan dindaşlığa dayalı dayanışma ve farklı dine duyulan nefret 2001'den sonra iyice güçlendi.
Zannedildiği gibi de sadece Müslümanlar kendilerini dinleriyle tanımlamıyor, Hıristiyanlar da kimlik ve aidiyetlerini dinleriyle tanımlıyor. Her ne kadar ittifak fikrinin belirleyicisi El Kaide kaynaklı terörse de bu yeni tür ulus aşırı cemaatleşmenin etkilerini her yerde hissetmek mümkün.
Türkiye'nin AB üyeliğine Almanya, Avusturya ve Fransa'nın farklı gerekçelerle ama aslında din ayrılığı yüzünden karşı çıkmalarının ardında yatan da bu "modern" anlayış. 11 Eylül olmasaydı, aidiyet medeniyet üstünden tanımlanmasaydı, Türkiye üyelik yolunda böylesi bir dirençle karşılaşmazdı.
Ama pardoksal bir şekilde dindaşlık dayanışmasına dayalı ayrışmanın olumlu yönleri de var. Türkiye'yi bir yandan zorlarken diğer yandan vazgeçilmez, çıkarları dikkate alınması gereken bir ülke haline getiriyor. Medeniyetler İttifakı içinde oynadığı rol de etkisinin artmasına yol açıyor.
Medeniyetler İttifakı'nın kazanacağı başarı oranında, yani dindaşlığa dayalı ayrımcılık, önyargı ve nefretin var olduğu insanlara gösterilebildiği ölçüde, Türkiye'nin dinsel nedenlerle AB'den dışlanması daha da zorlaşacak. Irkçılık gibi din ayrımcılığı da meşruiyetini kaybedecek.
Başka bir deyişle Türkiye, Medeniyetler İttifakı projesinin hem sürecinden hem de sonucundan yararlanacak. Eğer proje başarıya ulaşırsa dine dayalı ayrımcılık ırk ayrımcılığı gibi ayıp ve yasak hale gelecek. Bu süre içinde ise Türkiye yarattığı emsal ve bulunduğu katkı ile Avrupa'nın vazgeçilmezlerinden biri olacak.
Cumartesi günü İstanbul Kültür Üniversitesi ile Ecole Normale Supérieure tarafından "Medeniyetler İttifakı ve Akdeniz İçin Birlik" konusunda Fransa'da Türkiye Mevsimi çerçevesinde ortaklaşa düzenlendiğimiz toplantıda konuşmacıları dinlerken bunu düşündüm ve hissettim.
Görünen o ki Türkiye bezip AB üyeliğinden vazgeçmeye, üstüne düşen sorumlulukları yerine getirmekten kaçınmaya kalmazsa, yaratmaya talip olduğu medeniyet kaynaşmasını öncelikle kendinde gerçekleştirirse AB üyeliği kaçınılmaz.
Eski Portekiz Cumhurbaşkanı ve Medeniyetler İttifakı Genel Sekreteri Jorge Sampaio'nun söylediği gibi Avrupa'nın Türkiye'ye ihtiyacı var. "Avrupa" şimdilik farkında değil ama Medeniyetler İttifakı gibi projelerle Afganistan ve Pakistan'daki sorunların askeri yöntemlerle çözülemeyeceğinin anlaşılmasıyla El Kaide'nin Kuzey Afrika'daki etkisinin artmasıyla yakında anlayacak. Enerji hatları ve diğer kozları da Türkiye'ye yardımcı olacak...