Skip to main content

Protokoller tamam, peki ya güven? | İrem Köker | Hürriyet

"Türkiye ile Ermenistan arasında süregelen süreç, barış değil, normalleşmedir. Barış, çok daha uzun zaman alacak bir süreç."

Bu sözler, Ermeni asıllı Amerikalı bir analiste ait. Bu sözleri söylediği yer de, Ermenistan merkezli Eurasia Partnership Foundation ve İstanbul Kültür Üniversitesi nezdindeki Küresel Siyasal Eğilimler Merkezi'nin (GPoT) Erivan’da düzenlediği bir toplantı.

İrem Köker'in ERİVAN İZLENİMLERİ

Aynı zamanda bu, dört gün süren, yoğun diplomasi ve siyaset gündemli toplantılar dizisinin en gerçekçi cümlesini teşkil ediyor.

Çünkü iki toplum arasında tarihsel bağlar, tarihsel sorunların gölgesi altında kalıyor. Bunu, hayatın her alanında görmek mümkün.

Restoranların menüsünde mantıdan dolmaya kadar aşina birçok yemeği görmek şaşırtıcı değil. Ermenice’de Türkçe’de de kullanılan birçok kelime bulunuyor.

Benzerliklerden çok ortaklıklar söz konusu. Belki de bunların en önemlisi Ağrı Dağı. Ermenilerin Ararat dediği Ağrı Dağı’nın kutsal bir anlamı var. Ermeniler'in Türkiye ya da daha doğru bir deyişle Anadolu topraklarına duydukları özlem, Ağrı Dağı'nın heybetli gölgesi altında kurulmuş olan başkent Erivan'ın her köşesinde göze çarpıyor.

Sınırın öte yanındaki bütün bu benzerlikleri gölgede bırakan ve Ermeni asıllı Amerikalı analistin sarf ettiği cümleyi haklı çıkartan ise "malum" konular...

"SOYKIRIM" MESELESİ

Yani 1915 olayları... Ermeniler "soykırım", Türklerin ise "tehcir" dedikleri bu olaylar, kolay kolay çözüme kavuşturulabilecek gibi değil.

Ermenistan'da konu çok hassas. Hatta birçoklarının tahmin ettiğinden daha da hassas.

Bir yandan Türkiye geçmişiyle yüzleşmemekle eleştirilirken, diğer yandan Ermenistan'da konuyu tartışmak bile bir tabu.

Sarf edilen "Ermeni tezleri" ifadesi bile en ılımlıdan en sertine kadar bütün Ermenilerin tepki göstermesine neden oluyor; hemen lafı yapıştırıyorlar:

"Ortada tez, mez yok. Soykırım, bir realitedir. Sokağa çıkın. Hangi yaşta olursa olsun Ataları soykırımdan etkilenmemiş tek bir Ermeni bulamazsınız."

YA DİĞER ÖLDÜRÜLENLER?

Ermenistan'daki birçok kişi, 20'nci yüzyılın başlarında Anadolu'da başka milletlerden insanların da hayatını kaybetmiş olduğunu kabul ediyor.

Bu görüşe göre, Ermeni çeteleri, gördükleri zulüm karşısında "intikam cinayetleri" işlemişlerdi. Yani bu "meşru müdaafa"ydı.

Birinci Dünya Savaşı sırasında Rusya desteğiyle Ermenilerin bağımsız bir devlet kurmak için Osmanlı topraklarında ayaklandıkları görüşü dile bile getirilmiyor.

"Soykırım Müzesi"nde ise Ermeni çetelere ya da direnişçilere tek bir kare fotoğraf dışında yer verilmiyor.

Müze yetkilileri, bunu Türkiye'den bilgi ve belge alamamalarına bağlıyor ancak arkasından böyle bir talepte hiç bulunmadıklarını da itiraf ediyorlar.

TARİH KOMİSYONU

Bütün bu ortam içerisinde Ankara ile Erivan arasında imzalanan protokollerin belki de Türkiye açısından en önemli unsurunu oluşturan tarih komisyonuyla ilgili soru işaretleri de doğuyor.

Türkiye, geçtiğimiz yıllarda "soykırım" iddialarının araştırılması için bir komisyon kurulmasını önermiş ve arşivlerini açacağını ilan etmişti.

Zürih'te imzalanan ve sınırın açılmasını öngören protokollerde de ilişkilerin "tarihsel boyutuna" ilişkin bir komisyonun kurulması öngörülüyor.

Türkiye açısından bu, "soykırım" iddialarının nihayet masaya yatırılacağı anlamına geliyor.

Ancak Erivan'daki yansıması pek öyle değil.

Resmi yetkililer, bu komisyonun gündeminin daha sonra belirleneceğini, şu aşamada bunun tartışılmaması gerektiğini söyleyerek, konuyu sürüncemede bırakıyorlar.

Konuyu yakından bilen kaynaklar ve analistler, 1915 olaylarının "soykırım" olup olmadığının Komisyon'da tartışılmayacağını belirtiyor. Buna göre, Komisyon'un gündemi ve tartışma konuları "soykırım vardır" temeline dayanılarak yapılacak.

Tarih uzmanları ise Komisyon'a üyelik kriterlerini hiç kimsenin bilmediğini belirtiyorlar. Herhangi bir teklif geldiğinde Komisyon'da yer almaya niyetli hiç kimse yok.

GÜVEN TESİSİ

İki ülke toplumu arasındaki bunca benzerliğe rağmen, tarihsel kökenleri olan güvensizlik her aşamada gözle görülür bir halde.

Sınırın açılması ve iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin başlaması da yalnızca iki toplum arasında normalleşmeye giden bir adım olacak.

Diplomatlar ve hükümet yetkilileri, pazarlıklarını sürdürürken, iki toplum arasındaki güven ortamının oluşturulmasının ise protokollere eklenecek takvimlere bağlı olmayacağı ise çok net.