Erivan, Ankara'dan bir açıklama bekliyor, yoksa protokolleri iptal edecek| Mehmet Ali Birand | Posta
Geçen hafta sonu, Kültür Üniversitesi Küresel Siyasi Eğilimler Merkezi’nin davetiyle Ermenistan’a gittim.
Aramızda gazeteci, akademisyen ve uzmanlar vardı. Amerikan Büyükelçiliği’nin (USAID) sponsorluğunda ve Eurasia Vakfı (EPF) ortaklığında düzenlenen bir konferansa katıldım. Ermenistan’ın en önde gelen uzmanları, sivil toplum örgütleri, muhalefet ve iktidar partisinden temsilcilerin katılımlarıyla iki gün protokolleri konuştuk. Amerikan Büyükelçisi’nin evindeki çok kısıtlı bir akşam yemeğinde, protokollerin hazırlanmasında başından itibaren hazır bulunan Dışişleri Bakan Yardımcısı Arman Kirakosyan, Meclis Başkan Yardımcısı ve Cumhurbaşkanlığı’nın önde gelen isimleriyle buluştuk. En çarpıcı olanı, Cumhurbaşkanı’nın bize göre Genel Sekreter Yardımcısı diyebileceğimiz Vigen Sargisyan’ın grubumuza brifing vermesiydi. Son derece parlak ve lafını sakınmayan, ne istediğini bilen ve bize Ermenistan’ın geleceğini temsil eden kuşağın temsilcisi izlenimini veren bu genç insan her şeyi kendi açısından açıkça anlattı. Bu konuşmaların önemli bölümü, Chatham House Kuralları’na göre yapıldı. Yani, isim verilerek kimin ne dediği yazılmayacak, ancak görüşler yansıtılacaktı. Bugünden itibaren okuyacağınız dizi size Erivan’daki havayı yansıtacak. Ermenilerin son gelişmeleri neden ve nasıl yorumladıklarını, ilişkilerde nereye gittiğimizi gösterecek.
Tam Anayasa tartışmalarının hareketlendiği ve gündemi kapattığı bugünlerde, Ermeni protokollerine neden öncelik sağladığımı sorabilirsiniz.
Nedeni çok basit.
Bu protokolleri çok önemsiyorum.
Soykırım çıkmazından, her iki ülke için, bundan daha akılcı şekilde kurtulmanın başka bir yolunun olmadığını görüyorum.
Hele 24 Nisan yaklaşır, ABD Kongresi’nin ve Başkan Obama’nın soykırım konusunda ne yapacakları beklenirken, hem kısa hem de uzun vadede Türk- Amerikan ilişkilerini, Türkiye’nin uluslararası toplumdaki imajını tehdit eden soykırım tartışmalarında gelinen bu noktada, kısır iç tartışmalar değil, protokollerin geleceği, bence çok daha hayati bir konu.
Protokollerin imzasıyla sonuçlanan süreç 1999 yılında önce Viyana’da başladı, sonra gizlice Cenevre’de, İsviçrelilerin hakemliğinde devam etti. O günden bu yana tüm Türk ve Ermeni hükümetleri protokollerin tamamlanmasına katkıda bulundular. Ancak Ak Parti hükümeti son adımı attı ve 100 yıldır ilk defa, iki ülkeyi yöneten siyasi otoriteler çok cesur davrandılar, risk aldılar ve ilişkileri, girdiği soykırım yumağından çıkarmak için müthiş bir çözümü içeren protokolü imzaladılar.
Soykırım dondurulacak, ilişkiler geliştirilecekti...
Soykırım konusu adeta dondurulacak veya rafa kaldırılacaktı. Yani Ermeniler, soykırım konusundaki tutumlarını ve düşünceleri sürdürecekler, Türkler de soykırımı reddetmeye devam edecekti.
İşte formülün güzelliği bu noktada devreye giriyor: Soykırım tartışmaları sürerken, ikili ilişkiler geliştirilecekti. Yani, diplomatik ilişki kurulacak, sınır kapısı açılacak, ticaret geliştirilecek ve ileri aşamada da, soykırım konusunda tarihi incelemeler yapılıp bir çözüm aranacaktı.
Ancak olmadı.
Her şeyden önce Bakü’de kıyamet koptu. Azeriler şimdiye kadar görülmemiş bir tepki gösterdiler. Bu tepki Ankara’da şaşkınlık yarattı. Başbakan Erdoğan, apar topar Bakü’ye gitti ve orada, Aliyev’in tehdit dolu bakışları arasında, protokollerin Meclis’te onaylanmasını, Karabağ konusunda ilerlemeye bağlayınca, yani Ermeni ordusunun işgal altındaki 7 bölgeden hiç değilse 1-2’sinden çekilmesi gerektiğini açıklayınca süreç durdu. Yani Türkiye, protokollerin hayata geçmesini, Ermeni-Azeri ilişkilerindeki olumlu gelişmeye bağladı. Bir açıdan, Azerbaycan’a, Türk-Ermeni ilişkilerini vetolama hakkı tanıdı.
Bu gelişme, Ermenistan’ı ayaklandırdı. Ermenilere göre, Karabağ koşulu diye bir şey yoktu. Türkiye, oyun başlarken kuralları değiştiriyor ve Azerbaycan’ın yanına geçiyor, imzasını inkar ediyordu. Bu durum, Cumhurbaşkanı Sarkisyan’ı hiddetlendirdi. Zira Cumhurbaşkanı, siyasi hayatını riske atmış ve Ermeniler için hayati önemdeki soykırım konusunda, eskilere oranla esnek sayılan bir yaklaşımı (Türkiye’nin istediği gibi, Tarihçiler Komisyonu kurulması) kabul etmişti. Protokollerin imzasıyla birlikte hain ilan edilmişti. Şimdi işin içine, baş düşman saydıkları Azerilerin sokulması anlaşmanın bozulmasıydı.
Türk tarafı ise, ısrarla Karabağ’ın belgelere yazılmasa dahi, tüm konuşmalarda tartışıldığını ve zımnen Ermeniler tarafından bilindiğini ileri sürdüler.
Anlayacağınız ya birileri bizlere yalan söylüyor veya birileri oyunu bozdu. Peki kim? İşte bunu bulmak için, önce Türk Dışişleri’ni yönetenlerle konuştum, ardından Erivan’a geldim, son olarak Azerilerle konuşacağım. Oyunu bozanı bulmaya çalışacağım.
‘Türkiye bizi aldattı, protokoller iptal edilmeli...’
Erivan’a indiğimiz andan itibaren 3 milyonluk ülkede sorulan soruları şöyle özetleyebilirim:
- Protokolleri ne zaman onaylayacaksınız?
- Neden sözünüzde durmadınız, bizi neden aldattınız?
İstediğiniz kadar anlatmaya çalışın, inandırmanıza imkan yok. Dışarıdan bakılınca, gerçekten Türkiye’nin geri adım attığı, imzasının ardından oyun oynadığı izlenimi doğuyor. Ermeni hükümeti, protokolleri Meclisine yolladı ve “Türkiye bizi aldattı. Önce siz onaylayın, sonra biz onaylarız” dedi.
Şimdilerde ise, tereddüt içindeler. Bu beklemenin çok uzun süremeyeceğini söylüyorlar. Hele Erdoğan’ın 100 bin kaçak Ermeni işçiyi sınır dışı etme olasılığından söz etmesi burada bomba gibi patlamış. Soykırım ve sürgün anılarını canlandırmış.
“Başbakanınızın tutumu çok net. Karabağ konusunda kesin kararlı. Hele şimdi bir de bu referandum ve ardından genel seçimler beklenecek gibi görünüyor” uyarısını yapan, üst düzey Ermeni yetkili çok açıkça “Bu kadar bekleyemeyiz. Siyasi açıdan bunu kaldıramayız. Ayrıca bu bekleme, Azerilerin Karabağ müzakerelerinde de tutumlarını katılaştırıyor” diye devam etti.
Obama müdahale etti, Sarkisyan Washington’da pazarlık edecek
Peki, bundan sonra ne olacak?
Erivan, Türkiye’den yazılı bir açıklama bekliyor.
Protokolleri hiçbir ön koşul olmadan uygulayacak mı, yoksa Karabağ bağında ısrar edecek mi?
Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Washington’un daveti üzerine nisan ortasında Başkan Obama ile görüşecek. Erdoğan’ın Başkan Obama’yı protesto etmek için gitmekten vazgeçtiği Nükleer Doruk’a katılacak. Bu görüşme, hem protokollerin geleceğini, hem de Obama’nın 24 Nisan günü yapacağı açıklamayı etkileyecek.
“İşte bu görüşmeden sonra ne yapacağımıza karar vereceğiz. Protokolleri çok uzun süre Meclis’te bekletemeyiz. Ya Türkiye yeni bir adım (Meclis’te onay veya açıklama) atacak veya biz protokollerin iptal edilmesi istemiyle geri göndereceğiz” diyen Ermeni Meclisi yetkilisinin ardından, Cumhurbaşkanlığı’nın üst düzey bir başka yetkilisi şu ilginç öneriyi yaptı:
“Türkiye, iç nedenler gösterip bu protokollerin bir süre için askıya alındığını açıklasın, biz de buna uyarız. İptal etmez ve rafa kaldırmakla yetiniriz. Türkiye ne zaman hazır olursa, yeniden harekete geçeriz.”
Anlayacağınız, durum epey kritik.
Yarın da size, Türkiye’nin burada değişen imajını ve Başbakan’ın son çıkışlarının nasıl değerlendirildiğini anlatacağım. Erdoğan için “Ne onunla, ne de onsuz oluyor” deniyor.
NOT: Bu yazı dizisini Erivan’da hazırladığım için mahreç olarak ERİVAN dedim. Beni gece Kanal D Haber’de görüp sonra Erivan’dan yazım çıkınca karışıklık olabileceğini düşündüğüm için bu notu koyuyorum. MAB