Skip to main content

Şevkat göstermek bizi lekelemez | Sylvia Tiryaki | Referans

Sırbistan Meclisi bir hafta önce, 1995 yılında Srebrenista'da gerçekleştirilen vahşetin önlenmemiş olması nedeniyle bir özür kararı aldı.

Sırbistan Meclisi bir hafta önce, 1995 yılında Srebrenitsa'da gerçekleştirilen vahşetin önlenmemiş olması nedeniyle bir özür kararı aldı. Önerge, 250 sandalyeli Meclis'te 127 oyla kabul edildi. Karar metni, görünüşe bakılırsa Sırbistan Devleti ile eski cumhurbaşkanı ve savaş suçlusu Slobodan Miloşeviç arasında net bir çizgi çizme amacını taşıyan, iktidardaki Avrupa yanlısı koalisyon sayesinde alınabildi.
Bu adım dünya medyasında geniş yer aldı ve Sırplar ile Boşnaklar (Bosnalı Müslümanlar) arasında sağlanacak bir uzlaşmanın yanı sıra Avrupa Birliği'ne doğru ileri bir adım olarak yorumlandı.
Aslında Srebrenitsa'da katledilen 8 bin kadar Müslüman erkek çocuk ve adamın ailelerine taziye ileten önerge, gerçekten de Sırbistan'ın AB üyeliğine yönelik bir adımdı, zira Sırbistan kısa süre içinde aday ülke olmak istiyor. AB koşulu bu kez iş görmüş gibi görünüyor.
Karar, Türk basınında da ayrıntılı olarak yer aldı. Hatta Sırbistan deneyiminden çıkarılan bazı dersler bile vardı. Ancak karar, genel olarak memnuniyetle karşılanmakla birlikte, bazı haberler ve manşetlerdeki vurgu, temel olarak Sırpların, AB üyeliğinin hatırına önerge lehine oy verdiği düşüncesine dayanıyordu.

Sırplar ‘soykırım' demedi
Gerçeği yansıtıyor olması bakımından bunda yanlış bir şey yok; tabii burada Türkiye'nin Ermeni meselesiyle paralellik kurularak, AB üyeliği hatırına ‘pes etmenin' hatalı olacağına dair olumsuz anlamda bir çağrışım söz konusu değilse.
Sırplar, 2007 yılında Uluslararası Adalet Divanı'nın, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin Sırbistan'ın soykırımı önlemeye ilişkin yükümlülüklerini ihlal ettiği hükmüne uyarak aldığı kararı onaylamış olmalarına rağmen, soykırım kelimesinin kullanılmaması açısından eksik davrandı.
Dolayısıyla bu konuda bir paralellik arayışı pek de akıllıca olmayacaktır. Görüldüğü üzere tanımlar, hukukçular tarafından uluslararası düzeyde belirlenmektedir.
Buna rağmen bir özür, olumsuz ya da zararlı bir adım olarak görülmeyecektir. İnsanlık trajedisinin duygusal boyutu göz ardı edilerek sadece rakamlarla uğraşmak, 21'inci yüzyılda pek kabul gören bir yaklaşım değil. Trajedilerde sayıların ardında insanlar yer alır. Artık insanların duygularını bir kenara iten veya onların anılarındaki etkiyi küçümseyici yaklaşımların yerini, inisiyatifi ele alan ve yapıcı yaklaşımlar almaktadır.
Sırp Meclisi'ni soyut bir şekilde eleştirmek yerine, bizim Meclis'imiz de belki aynı şeyi yaparak, 1915'te gerçekleşen trajedi konusunda üzüntüsünü dile getirmelidir. İnsanlık tarihi kanlı olaylarla doludur ve siyasi olaylar nedeniyle acı çekenlere anlayış göstermek, en doğal insani tepki olacaktır.

İnsani boyut kazanabilir
Referans Gazetesi'nde geçen hafta yayımlanan bir habere göre, dünyada onlarca siyasetçi, din adamı ve hatta işadamı bir şekilde kendileriyle ilişkili olan trajik olaylar nedeniyle üzüntülerini ifade etmiş durumda. Bunlar arasında örneğin Avustralya'nın Aborijinlerden (2008), Rusya'nın Polonya halkından (2009) dilediği özrü veya Vatikan'ı (2010) sayabiliriz.
Şefkat göstermenin hiçbir yanlış yanı yok. Siyasetçiler kuşkusuz tarihi olayları tanımlayamaz ama siyasi sorumluluk üstlenebilir ve empati gösterebilir; bir başka deyişle, bu oldukça siyasallaştırılmış olan tartışmaya insani bir boyut kazandırabilir.
Bu tartışmanın sadece devletlerarası ilişkilerden ibaret olmayıp, aynı zamanda duygularla da ilgili olduğunu görmeliyiz. Bu arada Türk toplumunun geniş kesimlerinin açıkladıkları bir imza kampanyasıyla bu olguyu anladıklarını ifade etmiş olduğunu da unutmamalıyız. Bu kesimlerin siyasi temsilcileri de üzüntülerini ifade edebilse, o takdirde üçüncü şahısların bize tarih dersi vermesine gerek kalmayacağı gibi, çoğu kez oldukça maliyetli siyasi ödünlere mal olan, kendi ahlaki temayülleri uğruna bizi tutsak almaları da söz konusu olmayacak.