Kısaca kendinizi anlatır mısınız? 2-3 cümle ile Arş. Gör. Gökhan Aykut kimdir? Veteriner hekim baba ve ev hanımı bir annenin iki erkek çocuğundan biri olarak 1992 yılında Siirt’te dünyaya geldim. İlk ve orta öğretimimi orada tamamladım. Liseye de burada başladım ancak babamın tayini sebebiyle lise öğrenimime Tekirdağ’da devam ettim ve orada tamamladım. Lisansımı hâlihazırda araştırma görevlisi olarak bulunduğum Hukuk Fakültemizde tamamladım. 2014 yılında fakülteden mezun oldum. 2015 yılında üniversitemizin özel hukuk tezli yüksek programına kaydoldum, 2018 yılında bu programı tamamladım. Aynı tarihte üniversitemizde özel hukuk alanında doktora yapmaya başladım. Hâlihazırda doktora çalışmalarına devam etmekteyim. Kültür Ailesi’ne katılım süreciniz nasıl gelişti? Bu soruya, araştırma görevlisi olarak atandığım 2016 yılından beri bu ailenin bir parçasıyım şeklinde cevap vermek gerekiyor herhalde. Aslında bu doğru değil. Zira lisans eğitimime başladığım 2010 yılından beri bu ailenin bir parçasıyım. Özellikle 1 ve 2. sınıfta üniversitenin yurdunda kaldığım dönemde yaşadıklarımı düşündüğümde gerçek anlamda bir his olarak bunu söyleyebilirim. İKÜ’nün size kattığı şeyler neler? “İKÜ bana çok şey kattı” şeklinde belirsiz bir cevap vermek istemiyorum aslında. Ama röportajın sınırlarını aşar herhalde İKÜ’nün bana kattıkları. En önemlisi, üniversitemizden mezun eşimle burada tanıştım. Bu yeterli herhalde 😃. Ama başka şeyler de söylemek istiyorum. Hayatımın 11 yılı burada geçti. 18 yaşında, genç bir birey için muhtemelen hayatın en güzel dönemi olan erginlik dönemine burada başladım. Burada olgunlaştım, burada öğrendim, öğrenmeye devam ediyorum. Burada çalışıyorum. Dolayısıyla -şimdi ve inşallah bundan sonra- öğrendiklerimi ve bundan sonra öğreneceklerimi öğrencilerimize öğretmeye çalışacağım. Yaşamınızın Kültür’lü bölümünde unutamadığınız bir anı var mı? Öğrenci iken yaşadığım bir yurt anısından söz etmek istiyorum. İlk olarak aklıma bu geldi nedense. 1. sınıfta hukuk öğrencilerinin konakladığı 5. kattaki 503 numaralı odada kalıyordum. Gece -genelde de olduğu gibi- oda arkadaşlarımdan önce uyumuştum. Gözlerimin ciddi derecede bozuk olduğunu ve gözlüksüz çok iyi göremediğimi bilen oda arkadaşlarım, kattaki diğer öğrencilerle organize olarak “deprem, deprem” diye bağırmaya başladılar. Bunun üzerine uyandığımda, uyku sersemliği ile gözlerim de görmediği için herhangi bir şeyin sallanıp sallanmadığına da odaklanmadan, herkesin yapması gerektiği gibi telaşla yatağımın yanına atladım ve cenin pozisyonuna geçtim. Yaklaşık 10 saniye sonra herkes gülmeye başladı. Şimdi hoş bir anı olarak ifade etsem de o an çok korkmuştum. Dünya zorlu bir süreçten geçiyor. Siz pandemi sürecini nasıl geçirdiniz? Bu süreç hayatınızda neleri değiştirdi? Pandemi sürecinin ilk ayı, ilk defa yaşamam ve belki de bu konudaki bilgisizliğim sebebiyle ne olduğunu anlayamadığım bir dönem olarak şaşkınlıkla geçti. Bu dönem, neredeyse her gece haber kanallarını seyredip ah vah ettiğim bir dönem oldu. Elbette hayat da bir yandan akmaya devam ediyordu. İyi ki de böyle tabii ki. Zira bu sayede hızlıca pandeminin hepimizin hayatına benzer şekilde getirdiklerine adapte olabildim. Benim bir başka motivasyonum daha vardı. Haziran ayında akademik hayatın belki de en zor sınavı olan doktora yeterlilik sınavım vardı. Bu sınava hazırlık bir nebze de olsa beni sorumluluklarımdan çok fazla uzaklaştırmadı. Bu anlamda iş hayatımda fakülteye gidip gelmek dışında çok fazla bir şey değişmedi. Ama çalışma hayatının sorumluluklarının, en temelde dinlenmek için zaman geçirdiğimiz evde gerçekleşmesi, ev yaşamını ziyadesiyle etkiledi. Ev yaşamı dışında da elbette hayatımız değişti. Bunların bir kısmı, örneğin, işe geliş-gidiş süreçlerinde harcanan zamandan tasarruf edebilmem gibi olumlu değişimler olarak ifade edilebilirken, bir kısmı ise belki de en güzel sosyal ortamlardan biri olan üniversite öğrencileri ile iletişim hâlinde olabildiğimiz amfilerden, kütüphanelerden ve hatta kafelerden mahrum kalmam gibi olumsuzluk olarak ifade edilebilir. Uzun süredir çalışma ortamımızdan ve çalışma arkadaşlarımızdan ayrı kaldık. Yerleşkelerimizin hareketlenmeye başladığı şu günlerde yeni normale ilişkin düşünceleriniz nelerdir? “Her şeyin başı sağlık” sözünün bizlere önemli bir miras olduğunu düşünüyorum. Sağlıklı olabilmenin kıymeti, bu durumun ortadan kalkmasına ilişkin küçük bir tehlike ortaya çıktığı anda daha net anlaşılabiliyor. Pandemi devam ediyor. Bu anlamda her gün yeni bir riskle karşı karşıyayız. Dikkatli olmak zorundayız. Ama sosyal bir varlık olarak, artık kafamızı iki elimizin arasına alıp kaygılarımızı artırmaya devam da edemeyiz. Neredeyse bir buçuk yıldır hayat tümden kontrollü sosyal hayat hâlini almış durumda. Bir yandan bunun bilinci ile bilimin ışığında hareket etmeli, öte yandan gürül gürül akan hayatın bir parçası olarak, kaldığımız yerden hayatlarımıza devam etmeliyiz diye düşünüyorum. |